Scroll Text - http://www.marqueetextlive.com

Search Engine Monitoring
   
  HOBİLERİMİZ - FOBİLERİMİZ - EDEBİYAT - SOHBET
  ERDORUMca...
 

 "DOST(!) BİR GÖREV(MİŞ)CESİNE GÜLÜMSEYİP UZATIYORSA LÜTUF ELİNİ 
DÜŞMANIN KEM NAZARI DERMAN OLUR YAREME"

Kadın olmaksızın insanlığın kurtuluşu, sahtekârlıktan kurtulmaksızın da kadının kurtuluşu olası değildir.

 

Sapla samanın bilinçle ve isteyerek karıştırıldığı günümüz dünyasında kısa yollara başvurma alışkanlığımız;  gizleme duygularımızın dışa vurumu olarak karşımıza çıkardığı, bir  “gün” adıyla da  süslemeye çalıştığımız kadınlar gününü kutlamıyorum!

 

Dünya feminist hareketinin de destek verdiği insanlığı  ayrıştırmanın en dayanılmaz adımı olan kadınlar günü, yine erk toplumunun kendine yol açma  ve sahip olmada, çaresizliğe her gün yenisini  eklediği  sayfalardan bir tanesini daha yaşıyoruz.

 

Kadının gücü insanlığın gücüdür. Aynı zamanda, kadının varlığını ön plana çıkarmak insanlığın değerini saptırmak, emeğini küçümsemek ve  kadının gücünü erkek karşısında taraf  yapmaktır.

 

İnsanlığı cinsiyetlerine göre ayrıştırmak,  emeğin  cinsiyet terazisiyle sömürülmesidir.

 

Toplumda bireyler kadın ve erkek olarak yaşarlar (!)

Kadınlar yaratıcıdır(!)

Anam da kadın olarak baş tacıdır(!)

Kadınlara saygı duymayan kişi anasına, yarine, bacısına ve kızına da saygı duymaz(!)

Kadınına sahip çıkamayan toplumlar yıkılmaya mahkumdur(!)

Kapalı’nın başını aç demek açığın donunu çıkar demekle aynıdır(!)

Kadını kirlenmiş bir erkek, bu kiri temizlemek zorundadır(!)

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın desteği vardır(!)

Habalala lubelele hodüdü müdüdü hüdüdü……..(!)

 

Kim söylüyor bu sözleri?

Erkekler

Kim kesiyor bu ahkamları?

Erkekler

 

Ayrıştırmada iye  edasıyla kesilen ahkam ve sözlerin, erkeğin sarsılmaz saltanatının daha da güçlenmesinin dayanılmaz sarhoşluğundan başka nedir.

Bebekken emdiği memenin, büyüyünce  sömüreceği  bedeni, emeği, düşünceleri ve duygularını yok etme karalığının içine düştüğü aklanma aczinden başka bir şey değildir.

 

Sahip, buyurgan  bir yaşantının varolma arzusunu  ortaya koyduktan ve bu sistem içerisinde kadınların ezildiğini veya sömürüldüğünü saptadıktan sonra bu sisteme karşı kadınların mücadelesinin erkeklerle birlikte verilmesi gerektiğini düşünmek, ütopik bir bakış olur. Erkeklerin de bir parçası olduğu erk buyurgan baskısına  karşı duruş sadece kadınlarla verilebilir ve erk buyurgan düzeni yıkacak olan da kadınlar olacaktır.

 

Ancak feminist hareket, yüzyıllardır yürürlükteki erkek hakim baskıcı ve  cinsiyet sömürüsünün kadınlarca ele alınma mücadelesinin yine erkek egemen projesinin kendi içinde oluşturduğu oyalama ve kadın emeğini sömürme oyunudur.

 

Üzerindeki ten, cinsiyet, göz, kaş, kafa kemiği,  yaş elbisesini görmeden sadece insan olmanın verdiği onur ad ve açığa çıkarılan emeğe duyulan saygıyla; adına ve aşkına insan adını yakıştıran insanlığın 365 günü görecekleri günlere özlemimle…

 

erdorum acaroğlu 




CEP
Ayağına takılan taşı cebine attı. Önce terli parmaklarıyla tozunu temizledi. Siyah, biçimli ama neye benzediğine karar veremediği kaygan bir taş. Sapan yuluğuna sığmayacak kadar büyük, az ilerisinde havlayan köpeği kaçıramayacak kadar küçük kara beyaz damarlı kaygan bir taş. İşe yarar mıydı düşünmedi ama attı cebine. O kadar doluydu ki cebi, bir ufak taşın ne ağırlığı olurdu. Cebin olduğu yerle içine atılanın özelliği güzel uyuştu.
Sakine Teyze’nin kızıydı Saadet. Güzel miydi değil miydi, Ağabeyime göre “güzel”, mahalleliye göre “gariban”, ailesine göre “olmasa da olur çocuklarından biri”. Gizemse eğer tam bahçenin orta yerinde, yoksul yarıları naylon kaplı pencereli evlerinde kışın duman tütmeyen yazın gölgesi olmayan yoluk asma çardaklı bahçe ve acının ağıtın eksik olmadığı bir ev. Ciğerleri sönmüş inşaat işçisi baba, yoluk asma çardağına hamallık yaptığı iple kendini asmış evin yakışıklısı. Ağız kenarları vitaminsizlikten pamukçuk yapsa da bıçkın esmer masmavi gözlüsü.
“Gittiii” diye bağıran kocaman koskocaman bir ana. Düzensiz beslenmeden şeker ve romatizmadan pelte pelte titreyen, kendini sağa sola savuran bedene “anaaam” diye tırnaklarını geçirerek tutunan masmavi gözbebekleri yaştan kıpkırmızı göz kapaklarına tutunmuş, inci gibi dişleri pembeden mora çalan dudaklarının içinde sesle tükürüğün acıya dönüşünün dayanılmaz Saadet’i.
            Sırf eline dokunabilmek için annemin verdiği yemeği heyecanla kapıyı çalıp uzattığımda Sakine Teyze alırken, annesinin eteğine tutunup masmavi gözleri gözlerimden göğüs kafesimdeki cebime ne sıcak birikirdi. Ve sımsıcak yatardım o gözlerle. Bende benim cebimde. Benim olmasına bile kıyamadığım, tekrar görünceye kadar bende kalacak masmavi ıpıslak gözler.     
Sesini anımsamıyorum. Ya hiç konuşmazdı, ya da ben duyamayacak kadar tutulurdum karşısında. Geceleri biriktirdiğim gözlerini cebimden çıkarıp konuşurdum oysa. O sesi hala bende; gözleri gibi canlı, dudakları gibi dolgun, titrek. Gecenin karanlığında konuşurduk gözleriyle. Bir tıkırtı olsa hemen cebime saklar, sessizlikte tekrar çıkarırdım. Bazen kafa tutardım korkularıma. Işık olurdu gözleri ve titrek dolgun gülüşleri. Çocuk korkularını yenmek için belletilen dua sığınmacılarım da olurdu yanımızda. “bize verme “ derdim. “onlara ver”, “artarsa bize ver.” , “artmasın ama, vereceksen bir şeyler, hepsini onlara ver”
Sabah kalkardım yok. Akşam yine yok. Ertesi gün, diğer günler, yok!
“Neden?” sorusu hiç çıkmadı ağzımdan. Çaresizliğin, bir gerekçe bulunacağının korkusu olacaksa yanıtı; sorulmamalıydı. Ne kendime ne ona …
Bende birikenler sadece Saadet’e ait olanlardı. Ondan olanlar ona ne verirdi ki. Bende çoğaldıkça Saadet, evlerinde hızla bir şeyler eksiliyor; acılar sessiz ağıtlar arasında mahallelinin “işte bu ev” fısıltıları yükseliyordu. İnşaat ustası babasının yarım ciğerleri de söndüğünde, Sakine Teyze’yi Salı Pazarındaki Darulacizeye yatırdılar. Annemle Salı pazarına gittiğimizde Sakine Teyzeyi ziyaret ediyorduk. Ne Saadet yanındaydı ne de sorabildim. Bir süre sonra uğramaz olduk.
Bir gün bitişik bahçemizdeki dökük briket duvarlarına kocaman bir taş attım. Omuzum acıdı. Cebimde ne varsa döküldü. Tekrar aynı taşı atmak için yere eğildim. Siyah, biçimli ama neye benzediğine karar veremediğim kaygan bir taş bana bakıyordu aldım cebime koydum. Masmavi gözleri gözlerimden göğüs kafesimdeki cebime nasıl biriktiyse siyah kaygan taş orada yerini buldu.
            Herkesin cebi farklı yerinde;
             Her cepte “olduğu yere uygun” bir şeyler birikiyor.
 
                                                                                                                                erdorum (2009 erdek)
 
 

CANLI TV IZLEMEK ICIN TIKLAYIN

Myspace Marquee Text - http://www.marqueetextlive.com

attorney reviews
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol